Dünyada süt sığırcılığının geliştirilmesi adına hayvan başına düşen verimi arttırmak için çeşitli ıslah çalışmaları yapılmaktadır. Ancak elde edilen genetik materyalden maksimum düzeyde verim almak yine bizim elimizdedir. Çünkü elimizdeki genetik materyal ne kadar iyi olursa olsun, sürümüzün verimine uygun bir besleme programı uygulamadığımız sürece bu hayvanlardan yüksek verim beklememiz mümkün değildir. O halde ilk önce hayvan beslemenin temel ilkelerini yerine getirmeli ve gerekli bakım koşullarını sağlamalıyız. Burada daha çok hayvan beslemenin temel ilkelerinin ışığı altında artan maliyetleri azaltmak için ilk olarak TMR'da yapılan değişikliklerin sürümüzün geleceğindeki negatif etkilerinden bahsedeceğiz.
Sürümüzün geleceği temelde iyi bir TMR (toplam karıştırılmış rasyon) uygulamasının sağlanmasına bağlıdır. İyi bir TMR uygulamasının temel basamağı ise kuru madde ihtiyacını belirlemektir. Normal koşullarda kuru madde ihtiyacının %50'si kaba yemden, %50'si kesif yemden gelmelidir. Ancak bu oranın belirlenmesinde NDF (Hemiselüloz + Selüloz + Lignin) belirleyici faktördür.
Aşağıdaki grafikte NDF ile kuru madde alımı arasındaki ilişki verilmiştir. NDF değeri 35-40 arasındayken kuru madde alımı maksimuma ulaşmaktadır. NDF 35'in altına düştükçe rumen pH'ı düşmeye başlar ve bu durum başta asidoz olmak üzere birçok metabolik rahatsızlıklara neden olur.
Sürümüzün kuru madde ihtiyacını belirledikten sonra, içeriğindeki enerji, protein ve selüloz dengesini sağlamalıyız. Şimdi birazda bu dengeden bahsedelim.
İşkembedeki yararlı bakterilerin düzgün çalışabilmesi için ilk şart işkembenin pH'ının uygun olmasıdır. İşkembe pH'ı 6,1-6,25 aralığında olmalıdır. PH dengesinin sağlanmasında nişasta ve selülozu parçalayan bakteriler belirleyicidir. Selülolitik (selülozu parçalayan) bakteriler pH 6’nın altında çalışamazlar. TMR'da yeterli selüloz mevcutsa ve selülotik bakterileri olumsuz etkileyen bir durum söz konusu değilse, (Yani kaba ve kesif yem oranı dengeliyse) bu bakteriler rumen pH'ını 6’dan yukarı çekerler. Nişastayı parçalayan bakteriler ise işkembe pH’ını hızla aşağı çekmektedirler. Bu bakımdan sağlıklı bir işkembe için TMR'daki selüloz ve nişasta oranı çok önemlidir. Diğer taraftan proteolitik (proteini parçalayan) bakterilerin pH'ı yükseltme, yağ parçalayanların ise düşürme etkisi vardır.
Uyguladığımız TMR'ın sadece işkembe pH'ını dengeli tutması yeterli değildir. TMR ile verdiğimiz besin maddelerinin miktarının yanı sıra kalitesi de önemlidir. Örneğin sadece miktarı göz önünde bulundurularak verilen protein çözülebilir protein fazlalığı nedeniyle kanda amonyak seviyesinin artmasına bu da döl tutmada problemlere yol açar.
TMR uygulamalarımızın hesaplanan geri dönüşünün olabilmesi için diğer gerçekleştirmemiz gerekli temel kural ise mevcut sürümüzle ilgili yaptığımız her türlü uygulamanın kayıt altında tutulması ve bu verilere göre gruplama yapılmasıdır. İlk olarak mutlaka sürünün ve işletmenin durumuna uygun olarak 0-45 ve 0-80 günlük erken laktasyon ve kuru dönem grubu oluşturmalıdır. Daha sonra süt verimlerine göre yüksek, orta ve düşük verimli gruplar belirlenmeli ve her gruba ayrı TMR uygulamaları yapılmalıdır. Çünkü her dönemdeki sığırın ihtiyaç duyduğu besin madde içeriği farklıdır.
Özellikle süt fiyatlarının düşük olduğu dönemlerde, maliyetleri azaltmak için yapılan uygulamaların başında TMR içeriğini değiştirmek gelmektedir. Ancak bu durum hem maliyetimizi çok fazla azaltmamakta hem de sürümüzün süt verimini düşürmektedir. Bunun yanında en büyük negatif etkisi sürümüzün geleceğiyle ilgilidir. Başta metabolik rahatsızlıklar olmak üzere döl verimi ve kızgınlık oluşumu olumsuz etkilenmektedir. Sürümüzün laktasyon pikinin düşmesine neden olduğumuz için sonraki laktasyonda da ulaşılabilecek maksimum pik noktasını aşağıya çekmekteyiz. Ayrıca sürünün ihtiyaçlarını hesaplamadan kaba ve kesif yem oranındaki yaptığımız değişiklikler TMR'ın enerji-protein dengesini bozmaktadır.
Aşağıdaki tabloda sürünün ihtiyaçlarını sabit tutarak üç farklı durumda yaptığımız çalışmayı görmekteyiz. Bize getireceği çok düşük bir maliyet azalışı için yaptığımız değişimin getirdiği negatif etkileri bu üç farklı durumda inceleyelim.
Yukarıdaki tabloda ilk rasyonumuzun proteini 14,5 iken diğerlerinde 12'ye düşmektedir. Yani kesif yemin oranı düşürüldüğünde protein açığı ortaya çıkmakta ve bunun tamamlanması istendiğinde de NDF oranı yükselmektedir. Kaba yem arttırıldığında yükselen NDF oranına karşılık kuru madde ihtiyacı artmakta ancak inek yüksek NDF içeriğinden dolayı gerekli yem tüketimini gerçekleştirememektedir. Ve bunun sonucunda da üçüncü durumda teorikte hesaplanan 23 litre süt verimini alabilmek imkânsızlaşmaktadır. Diğer taraftan NDF oranımızı gereken sınırlarda tutarak sürü için gerekli 26 litre süt verimine ulaşılamamaktadır. Tüm bunların dışında da TMR'daki protein ve enerji dengesinin bozulmasından dolayı metabolik hastalıklar, döl veriminde düşmeler ve kızgınlık oluşumunda dengesizlikler görülmektedir.
Özellikle düveleri beslemede düşük maliyet için yaptığımız dengesiz TMRlar düvelerin daha geç üretime geçmesine neden olmakta, bu durumda bize maliyet olarak geri dönmektedir. Her zaman unutmamak gerekir ki buzağılar ve düveler bizim sürümüzün geleceğini etkileyen en önemli gruplardır.
Sonuç olarak tabloda da görüldüğü gibi kazanç elde etmek için yaptığımız kesif yem oranlarındaki azaltma aslında bize kazancımızda azalma olarak geri dönecektir. Bunun yanı sıra sürümüzde birçok sağlık problemleri, verimde düşmeleri vb. meydana gelecektir. Bu nedenle hangi amaçla olursa olsun, TMR da yaptığımız değişiklikler, hayvan beslemenin temel ilkelerine uygun olarak, sürümüzle ilgili tutulan kayıtlarla bağlantılı bir şekilde yapılmalıdır.
İclal Koca
Gıda Yüksek Mühendisi